Kiraz Bayan Masör Hizmeti – Masör Ece

Kiraz Bayan Masör Hizmeti – Masör Ece

Kiraz Bayan Masör bakılırsa, hiç de şık deÄŸildik; ama öteki kızlar da pek matah sayılmazdı. Montparnasse’da çok şık giyimli güzeller görmüş olduÄŸum olmuÅŸtu. Ne var ki, onların yaÅŸantıları, benim kendi durumumdan ezilmeme, üzülmeme yol açmayacak kadar farklıydı. Üstelik, bir kere özgürlüğüme kavuÅŸup, cebim de para gördü mü, onlar gibi olmama aslabir ÅŸey engel olamazdı. Jacques’ın bana güzel dediÄŸini unutmamıştım. Stepha ile Femando da benden umutluydular. Ben de kendimi aynada seyretmekten hoÅŸlanıyordum. Aynadaki görüntümü de beÄŸeniyordum. Ortak noktalarda, öteki kadınlardan hiç de geri ve eksik yanım olmadığını düşünüyordum. Bu yüzden de onlara kin duymuyordum. Ve öteki kadınların üstesinden gelmek ÅŸeklinde bir uÄŸraşım da yoktu. Bir çok yönden, Zaza’yı, kardeÅŸimi, Stepha’yı ve hatta Lisa’yı erkek dostlarımdan üstün tutuyordum.

Kiraz Bayan Masör onlar bence erkeklerden daha duygulu, daha yüreÄŸi varlıklı ve düşlerle, gözyaÅŸlarıyla, sevgi ile daha yüklüydüler. Kendimde “bir kadının yüreÄŸi ile bir erkeÄŸin beynini” birleÅŸtirmiÅŸ olmakla övünüyordum. Gene kendimi eÅŸsiz, tek görmeye baÅŸladım. Duygularımda ön planda gelen birey, kardeÅŸimdi. Poupette, Cassette sokağındaki bir kurumta ticari sanat kurslarını izliyordu ve halinden hoÅŸnuttu. Okulun düzenlediÄŸi bir konserde, çoban kızı kılığına girip, eski Fransız sarkılan söylemiÅŸ oldu. Çok etkisi altına alan bir hali vardı. Bazı akÅŸamlar, arkadaÅŸlarıyla partilere giderdi. Eve döndüğünde, sapsarı saçları, pembe yanakları, canlılığı ve mavi tül elbisesi ile odayı Kiraz Yakasılatırdı. Beraber sergilere gidiyor; Salon d’Automne ile Louvre’u geziyorduk.

Kiraz Bayan Masör

Kiraz Bayan Masör bir stüdyoda fotoÄŸraf derslerine gidiyordu. Ben gidip onu dersten alıyordum. Sesleri sözcüklere biçimlemeyi öğrendiÄŸimiz yıllarda baÅŸlamış bir mevzuÅŸmayı sürdürerek, Paris’i bir baÅŸtan bir baÅŸa geçip eve dönüyorduk. Uyuyuncaya dek, yatakta devam ederdik mevzuÅŸmamıza; ertesi sabah, bıraktığımız yerden tekrar baÅŸlardık. Tüm dostluklarımda, tüm hayranlıklarımda, tüm heveslerimde, kendine düşen rolü iyi oynuyordu Poupette.

KutsallaÅŸtırılmış bir imtiyaz olan Jacques dışında, Poupette’ten daha çok baÄŸlandığım kimse yoktu. Poupette, yaÅŸamımı sürdürmeme yardımcı olamayacak kadar içli dışlıydı benimle; yine de, o olmasa yaÅŸamın tüm anlamını, hazzını yitireceÄŸini düşünürdüm. Duygulanın trajik bir dönüşüme geldiÄŸi zamanlar, Jacques ölürse kendimi öldürürüm derdim; ama eÄŸer Poupette bu dünyadan ayrılacak olursa, o zaman ölmek için, intihar etmeme gerek kalmazdı. Lisa’yı sık sık görüyordum. Çünkü arkadaşı yoktu ve her süre boÅŸtu. YaÄŸmurlu bir aralık sabahı, Laporte’un dersinden çıkarken, beni kaldığı yurda çağırdı.

Oysa ben, eve dönerek çalışmak istiyordum. Onun için Lisa’nın çaÄŸrısını kabul etmedim. Medicis alanında, tam ben otobüse binecekken, Lisa anlamlı bir tonda, “Peki, öyle olsun. Ben de perÅŸembe günü anlatırım hepsini, ” dedi. Birden Kirazk kesildim. “Åžimdi anlat, ” dedim. Lisa, beni Luxembourg Parkı’na götürdü. Islak yollarda kimsecikler yoktu. “Hiç hiç kimseye söylemeyeceksin. Çok aptalca bir ÅŸey.” Durakladı. Sonrasında devam etti: “iÅŸte söylüyorum: Pradelle’le evlenmek istiyorum, ” dedi. Çimenin kenarındaki telin üstüne çöktüm; ÅŸaÅŸkınlıktan dilim tutulmuÅŸtu. “Onu o kadar seviyorum ki!” dedi. “Åžimdiye kadar da hiç kimseyi sevmedim!” Lisa da, Pradelle de, fen sınavına hazırlanıyorlardı. Bazı felsefe derslerine beraber giriyorlardı. Hep beraber olduÄŸumuz zamanlar, aralarında bir ÅŸey bulunduÄŸunu sezinlememiÅŸtim.